Öğretmenlik, kutsal meslektir. Ben bu mesleği fenere benzetirim. Öğrencinin yolunu aydınlatır, geleceğini belirlemede rehberi olur. Bilmediklerimizi öğretir, yeteneklerimizi keşfetmemizi sağlar. Bazen anne- babalar evde bir çocuğun yaramazlığına katlanamazken, sınıftaki çocuklara sabırla katlanır. Eli öpülecesi öğretmenlerimizin hepsinin 24 Kasım öğretmenler günü kutlu olsun. Bugün size benim üstünde de çok emeği olan liseden hocam Öğretmen/Yazar Erdal Çakıcıoğlu konuğum olacak kendisiyle yeni çıkan "Hamalın Karısı" adlı kitapla ilgili sorularımda olacak. Sizlerin huzurunda kendisine teşekkür ederim.
1- Hocam, sizi tanımayanlar olabilir. Erdal Çakıcıoğlu kimdir?
Erdal Çakıcıoğlu, evli, üç kız babası, emekli bir edebiyat öğretmenidir. Memur bir ailenin iki çocuğundan ilki olarak 16 Ocak 1952'de (nüfus cüzdanına göre 08. 02. 1952) Erzurum'un Karayazı ilçesi, Kıskanlı bucağında doğdu.
Babasının memuriyeti nedeniyle ilk ve ortaokulu Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, liseyi ise memleketi Ardahan'da okudu. Yükseköğrenimini Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü'nde ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde tamamladı.
Öğretmenliğe, 1978'de Ardahan- Göle Lisesi'nde başladı. 1979'da İstanbul Çağlayan Lisesi'ne atandı. 2007'de, Ahmet Buhan Lisesi'nden emekli oldu.
Edebiyat ve resimle ilişkisi, ilkokul sıralarında, duvar gazetesiyle başladı. Ortaokul yıllarında, öykü ve resimleri/ karikatürleri yerel gazetelerde yayımlanmaya başladı. Lise ve üniversite yıllarında ise ülke çapındaki sanat- edebiyat dergilerinde boy göstermeye başladı. Bu sıralarda katıldığı çeşitli öykü ve şiir yarışmalarında birincilikler aldı.
Öğretmenliği sırasında da bu uğraşıları sürdü. Bir süre çizgi roman ressamlığı ve çeşitli yayınevlerinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği yaptı. Öykülerinden oluşan ilk kitabı Duyuyor musun Yorgo, 2004'te Yaba Yayınları'ndan çıktı. Bunu, diğer kitapları izledi: Çocuklar için yazdığı 374 öykü, masal ve derleme kitabı vardır. Bunların dışında, yetişkinler için yazdığı Uyan Dimme Gün Işıyor (roman, 2007), Leyleğimi Arıyorum (oyun, 2010), Oyun (oyun, 2010), Önce İnsan (oyun, 2010), Sevgi'ydi Adı (oyun, 2010), Tutsak (oyun, 2010) Düş Gemisi (bilimkurgu çocuk romanı, 2011), Otobüs (öykü, 2012), Kır Zincirini Prometheus (mitolojik roman, 2014), Bıçkın/ Delikanlı (roman, 2016), Kayıp Ada (mitolojik çocuk romanı, 2017, 2018), Kibele'nin Kızları (mitolojik roman, 2017), Mahallenin Çocukları (çocuk romanı, 2018), Elçi/ Hasuto (distopik roman, 2022), Orta Oyunu (polisiye roman, 2022), Kuki (mitolojik çocuk romanı, 2023), Sünepe (roman, 2023), Ardahan Toprağında Büyüyen Yediverenler (seçki, Onur Aras'la birlikte, 2024), Düğüm (roman, 204), Hamalın Karısı (roman, 2025) yapıtlarıyla çok sayıda masal, fıkra, derleme, seçki ve sözlüğü yayımlandı.
2- Öğretmenlik mesleğini seçmenizdeki en önemli etken neydi?
Öğretmenliği, ta çocukluğumdan beridir seviyordum. Mahalle arasında oyun oynarken, hep öğretmen rolünü üstlenirdim. Özellikle de lise yıllarımda edebiyat öğretmenim Cavit Öztürk'e (selam olsun) duyduğum derin hayranlık, bu sevgiyi daha da pekiştirip aşka dönüştürdü. Artık ne olursa olsun öğretmen, hem de liseyi fen bölümünden bitirmeme karşın, edebiyat öğretmeni olmaya karar verdim. Ve başka bir bölümü kazanmama karşın, yeniden sınava girip bu amacımı gerçekleştirdim. Bu nedenle de öğretmenlik mesleğimi, emekli olduğum güne değin büyük bir aşkla sürdürdüm.
3- Öğretmenlik yaptığınız döneminizde sizi örnek alan öğrencileriniz olmuştur; peki, siz lise yıllarınızda kimi örnek aldınız?
İlkokul, ortaokul ve lisede birçok öğretmenimi örnek aldım elbette. Ama benim öğretmenlikteki rol modelim hep, az önceki soruyu yanıtlarken de söylediğim gibi, lisede edebiyat öğretmenim olan Cavit Öztürk oldu. Çok farklı bir öğretmenimizdi o. Bize dayak atmayan -ki bizim öğrencilik yıllarımızda dayak çok yaygın bir uygulamaydı- tek öğretmenimizdi. Ve biz de en büyük saygıyı ona gösterirdik. Hepimizle tek tek ilgilenir, yeteneklerimizi keşfetmemizde yardımcı olurdu. O ve Nezettin Akkuzu öğretmenimiz, sadece sınıfta ders yaparak değil, ders dışında, tiyatro, aytışma, bilgi yarışması, kompozisyon yarışmaları vb. çeşitli etkinlikler yaparak bizi hem sosyalleştirmeye, hem de yeteneklerimizi geliştirmeye çalışırlardı. Ben de öğretmenliğim sırasında onların yaptıklarını, üzerine başka şeyler de ekleyerek uygulamaya çalıştım.
4- Yanlış hatırlamıyorsam, öğrencilerinize şiir yazdırıp okutur, tiyatro yazdırıp oynatır, kitap okutup okuduğumuz kitabın özetini anlatmamızı isterdiniz. Buradaki amacınız, öğrencilerine ne kazandırmaktı?
Önce, kendinizi değerli hissetmenizdi amacım. Sonra da isterseniz, başaramayacağınız hiçbir şeyin olmadığı özgüvenini kazandırmak... Bunların yanı sıra kültürel birikiminizi zenginleştirmek, kendinizi rahat ifade edebilmenizi sağlamak, toplum içinde liderlik üstlenebilme cesaretine sahip olmanıza destek olmak ve yeteneklerinizi keşfedip geliştirmenize yardımcı olmaktı amacım. Ve bu amacımı elimden geldiğince, gücüm yettiğince gerçekleştirdiğime inanıyorum -ki hâlâ eski öğrencilerimle görüşüyor olmam, beni doğruluyor. Bu nedenle de çok mutlu, çok gururlu, çok huzurluyum.
5- Öğretmenlik mesleğinizi kaçıncı senenizde tamamladınız? Bu süre içinde hayat size ne öğretti?
Fiilen 30 yıl öğretmenlik yaptım. Ve bu sürede, her şeyin başında sevginin geldiğini, her mesleğin ama özellikle de insan yaşamıyla birinci dereceden bağlantılı öğretmenlik ve hekimliğin, insan sevgisi -özellikle de çocuk sevgisi- olmadan yapılamayacağını, yapılmaması gerektiğini öğrendim. Yaşama ve topluma yeni ve sağlıklı insanlar kazandırmanın en büyük zenginlik olduğunu öğrendim. Eğitimin bir alışveriş işi olduğunu, alıcı kadar vericinin de iyi ve donanımlı olması gerektiğini öğrendim. En önemlisi, toplumsal yaşamı ve o yaşamı güzelleştirip anlamlaştırmak için üstlendiğim rolü, neler yapabileceğimi, bireysel sorumluluğumun sınırlarını öğrendim.
Hocam öğretmenlik mesleğinizi tamamlayıp, emekli olduktan sonra yolunuza yazar olarak devam ediyorsunuz. Edebiyat dünyasına yeni eserler kazandırmaya başladınız
6- Yazmak, sizin için ne ifade ediyor?
Okumak ve yazmak, benim için dünyayı ve farklı yaşamları yeniden tanımak, tanımlamak, başkalarının da tanımalarını sağlamaktır. Evren o denli büyük ve o denli çok değişik yaşam biçimi var ki... Ne okumakla ne de yazmakla biter, onları tanımaya/ tanıtmaya çalışmak. Elimizde, gözümüzün önünde hepsi birbirinden ilginç milyonlarca, milyarlarca yaşam var. Oku oku, yaz yaz bitmez...
7- Bugüne kadar kaç kitabınız yayınladınız?
Doğrusunu istersen, hiç saymadım. Saymam da. Çünkü sayıların bir sonu, sınırı vardır. Oysa benim böyle çizilmiş bir sınırım yok. Kendimi tanıdığımdan beridir yazıyorum ve yaşadığım sürece de yazacağım. Artık ben öldükten sonra, siz -ya da edebiyat tarihçileri- sayarsınız kaç yapıtımın olduğunu.
8- Kitaplarınızın konusunu nasıl seçip, neye göre belirliyorsunuz?
Buna üç ayrı yanıt vereceğim:
a) Sözlük, seçki, araştırma- inceleme vb. akademik kitaplar, genellikle yayın dünyasındaki boşluk ya da kalite eksikliği nedeniyle ve çoğunlukla yayınevlerinin istekleri üzerine hazırlanıyor.
b) Çocuk kitapları, önce gözlem ve tanıklığa dayanılarak; sonra da evrensel değerler ve çocuk psikolojisi dikkate alınarak, kısa cümlelerle, basit anlatımlarla, pedagojik formasyona uygun bir formda yazılıyor. Çocuk kitabı yazmak, bütün bu donanımlara sahip olmayı ve çok dikkatli olmayı gerektirir; çünkü en küçük bir hata, geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle de ben, çocuk kitabı yazarlarının eğitimci/ öğretmen olmaları gerektiğine inanırım.
c) Yetişkinler için yazılan edebi yapıtlarda ise sağlıklı bir gözlem, tutarlı bir tanıklık, geniş açılı ve derinlemesine bir algı ve bakış açısı, koşulsuz bir empati yeteneği gerekir bence. Benim konuları nasıl seçtiğime gelince... Ben seçmiyorum. Konu gelip beni seçiyor. İçime, ta derinlerime işleyip "Beni yaz!" diye baskı yapmaya başlıyor. Ve ben de bu baskıya dayanamayıp yazıyorum.
9- Kitaplarınızın edebi türleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ağırlığı öykü ve roman olmak üzere, edebiyatın hemen her türünde yazdım.
10- İyi bir eserin ortaya çıkması için ne kadar süre gereklidir?
Bu, yazdığınız eserin türüne göre değişir. Akademik kitaplar, uzun bir araştırma, arşivleme ve seçme/ doğrulama evresi geçirdiği için, uzunca bir süreyi alabilir. Edebi eserlerin süresi ise belirsizdir. Yıllarca üzerinde çalıştığınız halde bir türlü tamamlayamadığınız romanınız da olabilir; birkaç ayda tamamlayıp yayımlattığınız romanınız da... Süreyi belirleyen, o eserle ilgili yoğunlaşma biçiminizdir. Yani benim için öyle...
Hocam merakla beklenen bölüme geldik. Yeni çıkan "Hamalın Karısı" adlı kitabınız hayırlı, okuru bol olsun diyorum ve kitapla ilgili sorulara geçeyim.
11- Yeni çıkan "Hamalın Karısı" adlı romanınızı yazarken ne tür zorluklar yaşadınız?
Hamalın Karısı, tarihi bir dönemi anlatıyor. 1828 İzmir'ini... Adına "zorluk" demeyelim de, o tarihsel dönemi (öncesi ve sonrası da içinde) incelemek, bu dönemle ilgili bilgi ve dokümanları toplamak, bunları karşılaştırıp doğrulatmak ve bu bilgileri romanın dokusuna yedirmek, epey zahmetliydi ve çok uzun bir zamanımı aldı. Ama romana ve romanın olay örgüsüne öylesine odaklanmıştım ki, bu çalışmaların hiçbirinde zorlanmadım, tersine büyük bir zevk aldım. Çünkü aynı zamanda, bu araştırmalarım sırasında Osmanlı devletinin II. Mahmut dönemini de ayrıntılarıyla öğrenmiş oldum.
12- Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısına göre, tarihsel konuyu ele alan bir roman bu. Hangi kaynaklardan yararlandınız?
O denli çok kaynaktan yararlandım ki, burada sıralamaya kalksam, dünya kadar yer tutar. Ama ilk başvurduğum kaynak, Türk Tarihi Ansiklopedisi oldu. Sonra da diğerleri, birbirinin peşi sıra onu izledi. Yaklaşık yüze yakın farklı kaynaktan yararlandım.
13- Kitapta, "direnişe geçiyorlar," diye bir cümle var. "Osmanlı aile yapısında erkek daha baskınken, kadın hareketi..." dersem, nasıl devam ettirirsiniz?
Doğrudur. Yalnızca Osmanlı'da değil, tüm feodal ve kapitalist toplumlarda erkek egemen bir aile yapısı vardır. Ancak "Osmanlı kadını", "hükümet kadın", "kadın ana" deyimlerini de unutmalıyız. Bu erkek egemen toplumların başat aktörleridir onlar. Aileleri, özellikle de büyük/ geniş aileleri gerçekte o kadınlar yönetirler. Erkleri, erkek erkinin üstündedir. Sözleri, erkeğin sözünden daha geçerlidir. Eylemleri de öyle... İşte benim romanımdaki kadın karakterler de tam olarak bu tür kadınlardır.
14- Tarih okuyan biriyim. Böyle bir olay, tarihte yaşanmış. Edebiyatçıların deyimiyle, romanın realizm (gerçekçi) yönü ağır basıyor. Siz, romanı yazarken, kendinizi o dönemde yaşamış gibi hissettiniz mi?
Elbette. Ben, sadece bu romanımda değil, bütün öykü ve romanlarımla bütünleşir, kendimi o olayın içinde görürüm. Zaten başka türlü yazamam...
15- Romanda, kadınlar ön planda iken erkekler bu mücadelenin neresindeler?
Romanı okuduğunda göreceksin, onlar da mücadelenin içindeler. Örneğin Cemil, Mikail, Mevlüt ve İskender gibi karakterler, mücadelenin ön cephesinde yer alıyorlar. Zaten bir gün öncesinde, erkekler başlatmışlar bu direnişi; ancak ekmek korkusu yüzünden başaramamışlar. Yani evet, bu bir kadın hareketi ama erkekler de bunun dışında değil.
16- Romanda geçen dönemde, kadınların mücadelesine karşı çıkan eşi de düşünürsek, aile içine yansıyan durum da anlatılıyor diyebilir miyiz?
Elbette diyebiliriz. Romanda, koca (eş) baskısı yüzünden bu eyleme katılamayan kadınlar da anlatılıyor.
17- Yeni çıkan "Hamalın Karısı" adlı kitabınızı okuyucular nereden temin edebilir/ satın alabilirler?
Kitap satılan her yerde bulabilirler. İnternet üzerinden kitap satışı yapan sitelerden isteyebilirler. Kitabımı yayınlayan Berfin Yayınevi'nin www.berfin.net adresinden alabilirler.
18- Hocam, kitabın yazarı olarak son sözü size bırakmak istiyorum. Okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Önce, büyük bir sabırla bu söyleşiyi okudukları için, onlara teşekkür etmek istiyorum. Sonra da "her kitap bir insandır" şiarından yola çıkarak yeni insanlar, yeni hayatlar tanımalarını salık vermek istiyorum. Çünkü en büyük zenginliğimiz, hayatımıza aldığımız insanlardır, dostlardır, kitaplardır.
Sana da bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum, sevgili Eren... İyi ki varsın, iyi ki kesişmiş yaşamlarımız.