Hz. Mevlâna, "Hırsı bırak, kendini boş yere harcama! Şu toprak altında çırak da bir, usta da.” diyor.
Habersiz geldiğimiz bu gelip geçici hayatın kalıcı olmayan, ölümlü insanlarıyız hepimiz.
Mevlana’ya göre ölüm, insanın iç dünyasına ayna tutmaktadır. Kendisi ile barışık olmayan insanlar bu yüzden ölümden sürekli korkarlar. Çünkü kendi nefisleriyle, çirkin yönleriyle, yanlışlıklarıyla yüzleşeceklerdir.
Peki nedir hırs?
Maddî veya mânevî imkânları elde etme yahut daha genel olarak belli bir amacı gerçekleştirme hususunda kişinin bütün benliğini saran sınırlandırılamayan, sonu gelmeyen, doyma bilmeyen bir arzu ile bazı şeyleri aşırı istemesi ve aşırı tutkusudur. Daima daha fazlasını istemektir.
Hırs ile azim ve gayret birbirine karıştırılmamalıdır. Hırs, bir şeyi ihtiraslı olarak isteme arzusu iken azim, gayret zorluklara karşı metanetli, sabırlı ve kararlı olma durumudur. Azim, gayret; çalışmak, çabalamak ve ‘nasip’ deyip hakkına razı gelmektir. Hırs ise daima daha fazlasını istemektir. Hırsını kontrol altında tutamayan insan sağlıklı da düşünemez.
Hırs, kişinin gelişimi ve insani ilişkilerine olumsuz etkilere neden olan duygulardan ve psikolojik zaaflardan biridir. Bir şeyi elde etmek için olağan gücüyle çabalayan, istediğini almayı kafaya takarak bu uğurda her şeyi mübah sayan, helali ve haramı düşünmeden sadece kazanma, istediğini elde etme arzusuyla koşturmaya neden olan bu duygudur. Bu durum sonuçta öncelikle kişinin kendisine daha sonra çevresindekilere zarar vermesine neden olur.
Ancak insanlara kendilerini geliştirme, daha güçlü hissetme, yeteneklerini sergileme, başarıya odaklanma ve hedeflerine ulaşma konularında ciddi bir itici güç olabilen duygudur da hırs. İş hayatında daha büyük bir hedef belirlemeye, olumlu ilişkiler kurmaya ve profesyonel hedeflere ulaşmaya da yardımcı olabilir. Nasıl ki umut, bir şeyin gerçekleşmesini arzulamak ve bunun gerçekleşmesini beklemekse, hırs da daha güçlü hissetmek için başarılı olmak, başarıya ulaşmak ve bunun için çalışma isteğinin artmasıdır.
Aslında hırs olmadan dünyayı imar etmek imkânsızdır. Her insan az ya da çok hırs duygusuna sahiptir. Çünkü herkesin içinde başarmak, kazanmak istediği şeyi elde etmek için bir istek vardır. Ancak bu istek az ise, amacına ulaşamaz. Fakat bu uğurda aşırı hırsa kapılıp arzu ve isteklerin esiri olarak yolda kalmak tehlikesi de söz konusudur. Bu nedenle yeryüzünün ıslah ve imar edilmesinde insanın aklı, gönlü ve ahlâkıyla imarı önemli olmalı, öncelikle kendi gönül dünyasını imar etmesiyle başlamalıdır. Çünkü insan, kendini eğitip ıslah ve imar etmeden, medeni bir kişilik kazanmadan çevresini, dünyayı asla imar edemez.
Ne yazık ki, dünyamız gittikçe materyalist bir dünya haline geldi. Hayatın gerçeğini sorgulamayan çoğu insan her şeyi maddi değerlerle ölçmeye başladı.
Bir şeyi aşırı arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, sonu gelmeyen istek, aç gözlülük gibi anlamlara da gelen hırs, insanı bir kere etkisi altına aldığında insanın bütün duygularını kör etmeye yetiyor. Bu nedenle hırs doğru yönetildiği takdirde kişiyi başarıya götürürken, aşırı hırs olumlu duyguları yok ederek olumsuz duyguları artırmaktadır.
Hırsın sonu gelmez, tatminsizlik doğurur, kişinin de enerjisini ve maddi gücünü yıpratır, közünü karartır, hedefine ulaşmak için feda etmeyeceği şey kalmaz. Gözünü hırs bürümüş bir insana bütün dünya verilse “daha başka yok mu?” der. Dünyevi hırsına hâkim olamayan tek varlık insan şu dünyada...
*
Kıssadan hisse büyük...
Bazı örnekler vardır ki sayfalar dolusu makalelerle anlatmakta zorlandığınız bir gerçeği en kısa yoldan anlatır. Payımıza düşeni alabilirsek ne mutlu...
HIRSIN SONU
Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek ya da koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lâzım.” der. Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı Koşar, koşar, ama artık kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler.
Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
*
İnsanoğlunun gözü de gönlü de daima açtır ve hep daha fazlasını ister gözünü ancak sonunda toprak doyurur...
İnsan, dünyada var oluş nedenini iyi düşünmeli ve ona göre de yaşamalı, dünya hırsını bir tarafa bırakıp elden gelenin en iyisini doğru ve dürüst bir şekilde yapmalı… Özdemir Asaf ne güzel özetliyor, “Hayatayken insanca yaşamayı unutmayın. Bir bakmışsın saat üç, bir bakmışsın saat hiç.”