Kemal Sarıkartal


ÇOBAN HÜSEYİN 

Nüfus cüzdanında doğumu 1926 yazıyor ama günü ve ayı kayıtlarda yok. Köyün ortasında 5 dar sokağın köşesine sıkışmış toprak evde kendi iç güzellikleriyle yaşayan güzel bir insan.


Kangal topraklarında çok uzun zaman çobanlık yapanlardan, onun içindirki baş  çoban sıfatını almıştır.Davarların peşine gittiğinden, okula gidememiştir. 13 yaşında hiç korkmadan dağlarda yatarak çobanlığa başlamıştır. Çobanlık yaptığında el lambası yoktu,almaya parasıda yoktu.

Kendi evlerinin davarı hariç, Karanlık köyünde 19 yıl, Mamaş köyünde 3 yıl, Davulbaz köyünde 2 yıl Zerk köyünde 4 yıl çobanlık yaptı. Tarsus'un Bağlarbaşı köyüne baş çoban olarak gitti toklu besledi.

Çoban Hüseyin dağların hancısı gibiydi, aklında hep dağlar, dağlarda izleri vardı. Geçmişini çok seviyor,dağları çok özlüyordu. Karşılaştığımda 
Dağ sana gelmez  
Sen dağa gideceksin, 
Diyerek,dağlara olan özlemini dile getiriyordu.

Heybesinde,çökelek dürümü azığıyla,karanlık vadilerde,yağmurun karın altında  sıcak yatağı olmadı. Yatağı keçesini serdiği Kırındibi, Kara tepe, Sırt, Güngörmez, Hamam yolu. Yorganı da ceketi ve abası. Dumanlı dağlar, sisli ovalar,yağmur suyunun doldurduğu dereler,karlı tepeler mesleğindeki meşakkatleriydi. 

Karatepenin yamaçlarında keklik seslerini dinleyerek, gece yıldızları sayarak dolaşıyor 
Dağ başlarında mavi ateşte süt pişirip, ask-ı hülyalara dalıyordu. 

     Çobanın azığında çörek
     Ne yavrumsun telli gelin
     Çoban Hüseyin dağda gezer 
     Güzellere destan yazar 
     Ne yavrumsun telli gelin.

Çoban Hüseyin'in gönül bahçesinde neler var neler,aşklar, sevgiler, hasretler, acılar, yokluklar,kendisine göre duygulu. 
Kime ne senin dünyandan dağları gezen insan.

       Hele helesi güzel 
       Pancar selesi guzel
       Çuvalında aşlık yok
       Sallanması ne güzel. 

Dağı taşı fır dönen, gür sesiyle karanlıklara meydan okuyan, çoban Hüseyin'le yürüyerek evine vardık. Yumuk koyu yeşil gözleri bulut topluyor gibiydi. Yıldızsız, Ay'sız ,soğuk geceler, sabahın keskin ayazları domates yüzlerini solduramamıştı. Zor hayat baş çobanı yormuştu ama dağları,koyunları, kuzuları, itlerini anlatınca yorgunluğu gidiyor,gençleşiyordu.
       Yol ayan beyan 
       Yollara düştük yayan.

Çoban Hüseyin anlatmaya başladı. 
Sabaha karşı sarı yıldız kaybolduğunda davarı kaldırırım. Davar uykusunu tam alırsa hastalanır, uykusunu almadan kaldıracaksın. Sürüyü emanet ettim Musa Peygambere deyip yürüyeceksin. Her hafta davarı tuzlarsın, bir saat yayıp sonra suya indirirsin, davarı kaval çalarak sulayacaksın, kaval yoksa ıslık çalacaksın. 
Nefesi zor getirsede ricam üzerine, evindeki hıçkıran kavalıyla, bana bir davar sulama resitali geçti. O an yüzlerce davarın su içmesi gözümün önünde canlandı. Kin bilmez,garez bilmez baş çobanla,güzel bir duyguyu yaşadık.

Çoban Hüseyin anlatmaya başladı 
           Dağ bizim,yurt bizim
           Kurt düşmanım, it arkadaşım. 
İtleri daha enik iken incelerim. Kuyruğunu ucundan keserim ki,kuyruğunu yerde sürümesin, kurdu iyice kovalasın. Kulağının ucunu keserim, kulağı uzun olursa sesimi duyamaz. Kestiğim kulak uçlarını katranla tedavi ederim. Arpa öğütür sıcak su ile yal yaparım, yal Kangal köpeğini kuvvetli yapar.

İt koyunun boynundaki keleğin sesine,birde çobanın sesine gelir.
               Evler yıkan, beller büken 
               Kanlımmı oldun,kervan kıran 
Itleri çaloğu dumanı,talazı,zalımı,karoğu ve rüzgarı hiç unutmaz, duygulu güzel sohbetimize devam ettik. Davar yayarken en çok korktuğun olay neydi ?
Karanlık köyünün davarlarını yayarken Topardıç köyünün düzünde 7 kurt,400 koyun olan sürüye saldırdı. İtler dereye su içmeye inmiş, ters yel esiyi. Gude ho,gude ho diyorum itlere sesim getmiyi. Korktum çaresiz kaldım. İtlerim çaloğ ile karoğ çaresizliğimi sezmişler, bir hışımla geldiler girdiler kurtların içine hepsini perişan ettiler, kovaladılar. Sonra gelip özür diler gibi elime ayağıma sarıldılar, yaladılar. Bende itlerimin başını okşadım süt ikram ettim.

-Peki en özlediğin şey ne ?
-Güzün son ayında koyun sütünden koyultmaç yapıp, kömbe ile yemek.
-Ya hayel ettiğin ?
-Koçu boyayıp, kınalayıp, boğazına kırmızı elma takıp, sırtında ki yünlere  ay yıldız yapıp, süsleyip davul zurna ile koç katımını yapmayı. 
-Peki üzüldüğün bir şey oldumu ?
-Oldu,koyunlarımı satarken ağladım. 

Anlatırken, korkuyu,mutluluğu, hüznü beraber yaşadık. Ortamı yumuşatmak için bir kaç tane mani söylemesini istedim.
              Allı pullu has gelin
              Gıdım gıdım bas gelin
              Ben gurbette ölürsem 
              Selamını kes gelin.

Çoban Hüseyin, eşi Şehzade'yi kaybettikten sonra yaşamı farklılaştı. Zaman hızla tükeniyor, oysa onun yalnızlığı, küskünlüğü hayatı yok gibiydi. Dağlara yaslanan çobanın gönül dağı garipti. Hayatının kaynağını Şehzada'de bulmuştu. Yüzüne ince bir hüzün çöktü, içi kanadı söyleyemedi. Belliki Şehzade'sini rüyalarının yolculuğunda son durakta bekleyecekti. Şehzade'sine yüreğinin derinliklerinden sesleniyordu.

       Yol ver avcı yol ver
       Bende yolcuyum
       Çatalın başına çıkıp bakam
       Seyredem Şehzade'nin yurdunu.

Şehzade'siz hayattan,hayatın güzelliğinden soyutlamıştı kendisini. Güzel insanı odasında bıraktım, dertlerinin üzerine dertli türkülerle. 
Gri yalnızlık sarmıştı odasını, tombul, domates benzeri yüzünü, dağ kekiği kokan ellerini öperek odasından ayrıldım.  Akşamın zor yerinde yalnızlığına yalnızlık katarak,benzersiz dertleriyle tek başına kalmıştı. Eşikten adımımı atarken son bir mani söyledi. 

        Koyun indi harısa
        Daha sözün varısa
        Söyle nazlı yare karşı 

Söyleyecek sözüm yok gurban ! Kalın urganlarla örülü 80 yıllık ömrün, pamuk ipliği gibi olmasın. 

KemaL SARIKARTAL 
Yollar Karlıydı 

YAZARLAR