Halil İbrahim Budaklı


"Gerçekler ve hayaller arasında bir şey var; var ama adı konamıyor”


Ülkemizde bugün tarif edilmesi zor bir farklılık, bir hazırlık hâli, hatta üst düzeylerde hissedilen bir telaş ve kaos var.
Ancak bunu açıkça ifade edemeyen, anlatırken zorlanan, hatta mahcubiyet yaşayan bir üst akıl görüntüsü dikkat çekiyor.

Bu yılın ilk baharında yeniden gündeme getirilen “Kürt meselesi”, aslında Kürt meselesinin büyük ölçüde kapandığı bir dönemde ortaya atıldı. Bu tesadüf değildir. ABD’nin ne yaptığı ve ne planladığı sorgulanmalıdır. Bir anda, Sözcü konumuna getirilen bir figür üzerinden, APO İmralı’da ölümü beklerken “umut hakkı” masalı servis edildi. Ardından PKK yandaşı çevreler ve bazı unsurlar, “Kürt hakları” söylemiyle Diyarbakır başta olmak üzere çeşitli illerde posterler asmaya başladı.

Burada şunun altını özellikle çiziyorum:
Devletine bağlı, bu vatanın birliği ve bütünlüğünden yana olan Kürt vatandaşlarımı tenzih ediyorum.
Sorun, terörün siyasi olarak diriltilmeye çalışılmasıdır.

Metropollerde ise farklı bir tablo var: Sessizlik… Ama bu sessizlikte bastırılmış bir öfke ve intikam duygusu seziliyor. Şu an ülke, çok hassas bir dengede duruyor. Kırmızı çizgi net. Bu dengeden bir milim sapma, ülkeyi geri dönüşü olmayan bir kaosa sürükler. Böyle bir durumda ne iktidar kalır ne düzen. Ancak şunu da biliyoruz: ABD sahneden çekilmez.

Görünen o ki Türkiye bu oyunun içine dâhil edilmiş, sözler alınmış ve sözler verilmiş.
Bize düşen ise bu süreci, sandık yoluyla ve siyasi mücadeleyle bozmaktır.

En acı tarafı ne biliyor musunuz?
Uçuruma yaklaşmışız, buna rağmen hâlâ “devletin bir bildiği vardır” diyerek bekleyen, koltuk işgal eden insanlar var. Uçak uçurmakla, gemi yüzdürmekle, SİHA-İHA göstermekle her şeyin yolunda olduğu anlatılıyor. Oysa tarih bize şunu açıkça gösterdi:
100 yıl önce hak etmeden paşa olanlar, bu ülkeyi felakete sürükledi.

Askerlik başka, siyaset başka; savaş başka, güç başka şeydir.
Her gücü kullanmak için akıl, liyakat ve hikmet gerekir.

Allah bu millete, iç sorunlarını çözmeden, milli birlik sağlanmadan bir savaş yaşamayı nasip etmesin. Çünkü yalnızca konuşarak, yalnızca görüntü vererek sürdürülen güç; motorsuz uçağın havalanmasına benzer. Sonu hüsrandır.

Bu ülke için can verenler gerçek kahramanlardır. Onları masallarla, efsanelerle gölgelemek vicdana sığmaz. Bu toplum artık şunu çok iyi biliyor:
Duanın kabulü için sadece dua değil, emek ve mücadele de gerekir.

Bizler üst makamlardan artık şunu istiyoruz:
Gerçek ekonomi, gerçek bürokrasi ve gerçek askerî kapasite nedir — bilmek istiyoruz.
Çünkü yaşadığımız ekonomik sıkıntılar ile anlatılan büyüme hikâyeleri arasında derin bir uçurum var. Eğer bu fark diğer alanlarda da varsa, işte o zaman eyvah ki eyvah.

Bu yükü yalnızca vatandaş çekemez.
İktidar da muhalefet de, bürokrat da tüccar da, çiftçi de emekli de, esnaf da işsiz de eşit fedakârlık yapmak zorundadır.

Başlangıç nettir:
İsrafa son verilmeli.
Saraydan, resmî kurumlardan, makam araçlarından başlanmalıdır.
Bu yapılırsa işte o zaman Türk milletinin gerçek gücü dünyaya gösterilir.

Atalarımız boşuna dememiş:
“Biri yer, biri bakarsa kıyamet ondan kopar.”
Bugün o kıyamet kopmuştur, fakat büyüklerin haberi yoktur.

İnancım odur ki;
Erken seçimle birlikte, milletin iradesini esas alan yeni bir iktidarla; Türk milletinin ekonomik, teknolojik ve savunma gücünü yeniden, hep birlikte dünyaya göstereceğimiz günler yakındır.

Tüm okur ve sevenlere selam olsun.

Halil İbrahim Budaklı

YAZARLAR